Başarmak. Henüz ergenlik çağımıza bile girmeden bilinçaltımıza yerleşmiş bir olgu başarmak. Başarmak arzusu ilkokulda başlar hayatımızı yönlendirmeye. İlk başta derslerde başarılı olmak, sınavda başarılı olmak ve iyi bir liseye gitmek isteriz. Sonrası hemen hemen aynı, derslerde başarılı olup sınavdan geçtikten sonra iyi bir üniversiteyi kazanmak başarıdır bizim için. Sonrasıysa diploma almak, iş bulmak gibi devam eder gider.
Peki başarmak nedir sence? Sözlüğe bakınca başarmanın “istenilen şekilde sonuçlandırmak” gibi bir anlamı olduğunu görüyoruz. İyi de sözlüklerde, kitaplarda yazan hiçbir şeyi kopyalayıp gerçek hayata koyamayız ki. Hocam iyide gerçek hayatta nerede işimize yarayacak bunlar, diye öğretmenlere göre gereksiz gelen bu soru aslında durumu gayet iyi özetliyor 🙂
Bu yüzden birçoğu başarmak deyince aklında servet, prestij veya şöhret canlandırıyor. Eğer hedefin bunlardan biriyse bunları hayal etmen gayet normal. Fakat asıl problem bu değil, sıkıntı başarıyı buralara ulaşmak olarak görmek, sonuç odaklı düşünmek.
Bu yüzden bir genç oyuncu veya şarkıcı olmak istediğinde çoğu zaman ailesinin bahaneleri “Nasıl para kazanacaksın, düzenli bir işin bir maaşın olsun, çevren yok, paran yok” gibi oluyor. Herhangi birisine; Birkaç yıl az para alacaksın maddi sıkıntılar çekeceksin ve çok çalışacaksın ama ondan sonra çalışmana bile gerek kalmayacak çok zengin olacaksın kabul eder misin diye sorsan, elbette büyük çoğunluk kabul edecektir.
Ancak nedense garip bir şekilde çoğu insan düzenli maaş aldığı işten ayrılıp kendini geliştirmeye ve iş kurmaya cesaret edemez. Çünkü risk alıp ilerleyen insanlara göre başarıya bakış açıları farklıdır da ondan.
Başarmak demek onlarca kez düşmek, para ve zaman kaybetmek, insanlar tarafından reddedilmek, uykusuz kalmak, riske girmek, toplum ve aile baskısına uğramak, gelecek kaygısı çekmek demek. Neden mi? çünkü bu saydıklarımın hepsi karşılığında tecrübe kazanılır.
Para kaybettiğinde paranı nasıl yöneteceğini öğrenirsin, reddedildiğin zaman daha fazla denemeyi, değişmeyi ve gelişmeyi öğrenirsin, riske girdiğin zaman krizi nasıl fırsata çevireceğini öğrenirsin, kaygılandığın zaman ise başarmaktan başka seçeneğinin olmadığının farkına varırsın.
İşte bu yüzden başarmak demek tecrübe etmek demektir. Tecrübe etmek içinse kaybetmen ve düşmen gerekir. Ama nedense kaybetmeyi, hata yapmayı veya reddedilmeyi başarısızlık olarak görüyoruz. Burada biraz özeleştiri yapacağım. Böyle düşünmemizde maalesef toplumumuzun etkisi çok büyük.
Öğrenciler iyi bir okula gidip kendisini geliştirmekten çok, herkes gibi başarılı olamamaktan, ve bu yüzden aile baskısına uğramaktan, toplum tarafından kabul görememekten korkuyor. Yani kişisel gelişim ve eğitim değil, başarısızlık korkusu hayatlarımızı yönlendiriyor.
Çünkü okula gitmemek başarısızlık sayılıyor. Bazı derslerde veya okulda isteksiz ve ilgisiz olmak başarısızlıkla veya tembellikle tanımlanıyor. Oysa öğrencinin kağıtla matematikle uğraşacak bir yapısı olmayabilir. Belki de bu kişi geleceğin Picasso’su veya Beethoven’ı. Beş parmağın beşi bir olmadığı gibi, bütün insanların beyni de aynı şekilde çalışmaz. Kimisi dağınıktır ve genelde dalgındır ama yaratıcı zekası ve problem çözme yeteneği diğerlerine göre üstündür. Kimisinin de böyle bir yeteneği yoktur ve hafızası çok kuvvetlidir. Yani kimin neyi istediğinin yanı sıra beyinlerimizin çalışma şekli de farklı.
Bu yüzden de tüm bu çeşitliliği yok sayıp herkese aynı eğitimi vermek bir eğitim sistemi için yapılabilecek en büyük ve affedilmez hatadır. Hal böyle olunca toplumumuzun başarı algısı da değişiyor. Ağırlıklı olarak, çok yükseklere gelmiş girişimci insanların, başarı hikayelerini dinliyorlar.
Elbette motive olmak için veya örnek almak için bu insanların hikayelerini dinlemek gerekir. Fakat şu anda bulundukları yere hangi başarılı yoldan geldiklerinden ziyade, feyz almak için hangi yanlışları yaptıklarını öğrenmek gerekmez mi?
Belli bir yere gitmek için tehlikeli bir rotadan gitmen gerekseydi, bu rotanın en kısa yolunu mu öğrenmek isterdin yoksa nerelerde hangi tehlikelerin olduğunu mu öğrenmek isterdin? Elbette tehlikeleri ve hangi şartlarda ortaya çıkacağını, nasıl mücadele edeceğini ve engelleri nasıl aşacağını öğrenirdin öyle değil mi? Olması gereken de bu zaten. Bir konuşmasında Jack Ma biz gençlere bunu öneriyor. Başarısızlık hikayelerini dinlememizi.
Hepimiz başarılı olmak isteriz. Bu toplumdaki herkesin bir hayali, en azından sahip olmak istediği bir şey var. Ancak çok azımız uykusuz geceleri, parasızlığı, reddedilmeyi ve düşmeyi göze alıp hareket ediyoruz. Biraz da cesaret gerekiyor aslında. Çünkü okumamızı isteyen ve garanti maaş almamızı isteyen ailemizi karşımıza alıp “benim hayallerim var. ve gideceğim bu yolda okul yok. ” demek zor. Çünkü ekonomik sıkıntılar içerisindeyken düzensiz bir gelire sahip olmak ve hatta birikimimizi riske atmak kolay değil. Ancak kısaca bir baktığında göreceğin tablo tam olarak bu.
Milyarderlerin, kendi işinin sahibi olanların birçoğu ve yine girişimcilerin birçoğu, okulu zaruret olarak görmemiş ve gitmemiş, zamanında riske girmiş ve kimsenin cesaret edemediği riskli hamleler yapmış, toplumun ve çevresinin ne düşündüğüne değil kendi hayallerine ve planına odaklanmış kişilerden oluşuyor.
Elon Musk. Bir güney Afrika cumhuriyetinde doğdu. Henüz çocukken o kadar çok kitap okuyordu ki kısa sürede şehir merkezindeki kütüphanenin bütün kitaplarını bitirmişti. 12 yaşında ilk oyununu yazdı ve kendi parasını ilk o yaşta kazandı. Ardından Kanada’ya gitti ve oradan da ABD’ye geçti. Kalıpların dışında düşünüyordu.
PayPal’ı 2002 yılında 1.5 milyar dolara satıp SpaceX şirketi kurduğunda uzay ve uzay teknolojisi hakkında bilgi sahibi değildi. Onlarca kitap ve ansiklopedi bitirdi. Ruslardan roket satın almak istediğinde ise ciddiye alınmadı ve özel bir şirketin bu yükü karşılayamayacağı, bu yüzden başarılı olamayacağı söylenerek reddedildi. Görüşme sonrası dönüş uçağında ise Musk zaman kaybetmeden araştırma yapmaya başlamıştı. İnternette aradığı şey “Roket nasıl yapılır?” oldu.
Bugün bütün dünya onu çılgın iş adamı ve başarılı bir girişimci olarak görse de geldiği bu yolda çok fazla aç kaldı, uykusuz kaldı, para kaybetti, reddedildi, şirketleri batmanın eşiğine geldi. Sadece başarılı olmak isteyen ve sonuca ulaşmak isteyen birisi tüm bunlara katlanamaz.
Bu yüzden diğer bir nokta önümüze çıkıyor. Gidilen yol. Hedeflenen yolda gitmekten zevk almalıyız. Uğruna uykusuz kalabileceğin, sabah uyandığında aklına gelen ve seni heyecanlandıran bir hayalin olmalı. Başarı bu yüzden hedefe ulaşmaktan daha çok gidilen yolda engelleri aşabilmektir, kendi seçtiğin yolda ilerlemenin verdiği gururla hareket emektir.
Tüm baskılardan kurtulup kendi yolundan gitmeye başladığında toplum sana garip bir gözle bakacak. Çünkü az önce de söylediğim gibi toplumun asıl amacı senin başarılı olman veya hedeflerine ulaşman değil topluma adapte olman. Seni bir kalıba sokmak isteyecek. Daha seni tanımadan, ne hissettiğini bilmeden, hayallerini dinlemeden senin yapman gereken şeyleri anlatacak, seni şekillendirmek isteyecek. Geçenlerde bir şiire denk geldim;
En iyi problem çözeni doktor yaptık İçinde insan sevgisi var mı diye bakmadık
En iyi ezber yapanı hukukçu yaptık Kalbinde adalet duygusu var mı diye sormadık
En iyi matematik bileni mühendis yaptık Kul hakkından korkanını bulmadık
İşte bu yüzden; Merhametli pek çok çocuk problem çözemediği için;
Adil pek çok çocuk ezber yapamadığı için; Namuslu pek çok çocuk sınavda hata yaptığı için;
Doktor, hukukçu, mühendis olamadı Paran kadar sağlık varsa,
Adamına göre hukuk varsa, Çöküyorsa en yeni binalar…
İşte bu yüzden! ..
İşte tam olarak bu yüzden kendi yolumuzdan gitmeliyiz. Olmamız gereken hayatı değil, olduğumuz hayatı yaşamalıyız. Ve ilk adımdan başlayarak yolun sonuna kadar engeller, eleştiriler, uykusuz geceler, reddedilmeler, kaygılar ve en önemlisi başarısızlıklar bizimle olacak. Çünkü, başarısızlık zaferin bize göz kırptığı sis bulutudur.
Video linki için tıkla.
No responses yet